17 Haziran 2008 Salı

BASİT YAŞAYACAKSIN

BASİT YAŞAYACAKSIN

Basit yaşayacaksın
Mesela susayınca su içecek kadar basit.
Dört çıkacak, ikiyi ikiyle çarptığında.


Tek düğmesi olacak elindeki cihazın;
Tek bir düğme, tek bir cümle gibi;
Sevince lafı dolandırmadan söylediğin
“Seni seviyorum” gibi.


Basit bir öpücük yetecek sana;
Basit sıcak bir öpücük
Ve o öpücükle dolacak tüm günlerin, tüm düşlerin.
O öpücük için yapacaksın hayatının kavgasını,
O öpücük için yiyeceksin hayatının dayağını.


Kabak çekirdeği verecek sana
Rakamların veremediği mutluluğu.

El yazısıyla yazılmış eğri büğrü bir mektup olacak
En değerli kağıdın;
Hep yanında taşıdığın,
Atmaya kıyamadığın.


İki harekette giyiniverecek,
İki harekette soyunuvereceksin.
Kısacık olacak uyanman
Ve yola çıkman arasında geçen süre;
Kısacık olacak
Sıcacık kollara dolanman
Ve yolculuklara çıkman arasında geçen süre.


Kendin bile anlayabileceksin yazdıklarını;
Bakışların bile anlatabilecek kendini.


Beklentilerin de basit olacak.
Kaf Dağı’nın önünde bekleyecek mutluluklar.
Bir ıslıkta bulabileceksin en uzun dostluk romanını;
Ya da bir damla gözyaşı yaşatacak sana
En ucuz aşk romanını.


Pankreasının sağlığına dua edeceksin kapatırken gözlerini.
Zafer işareti yapacaksın tuvaletten çıkarken.

Bir kaşarlı tost olacak aradığın
Nasıl oturacağını bilemediğin sofrada;
Parmakların olacak en kıymetli çatalın.
Yine, aynı parmaklar çözecek en karmaşık denklemleri.
İskender’in kılıcı duracak avukat rehberinin yanında.


Bir filarmoni orkestrası veremeyecek sana
Kontrplak bir gitarda, doğru basılmış bir
“Fa diyez”in mutluluğunu.


Makyajın ilk “a” sına kadar bilmen yetecek.
Temizlik kokacak en pahalı parfümün


“Bilmiyorum” diyebileceksin bilmediğinde
Ve çok normal olacak onu da bilmeyişin.

Tek dereden su getirmen yetecek,
Bir “istemiyorum” diyebilmeye.


Ne durduğu farketmeyecek arabanın altında.


Saatin, sadece saati gösterecek;
Telefonunu sadece telefon etmek için kullanacaksın.
Küçük bir not defteri olacak bilgini en hızlı sayan.

Basit yaşayacaksın, basit.
Sanki yaşamın bir gün sona erecekmiş gibi
Basit...

Yalçın ERGİR

Tuzlu su

TUZLU SU

Tuzlu Su Mucizesi:

Denize girdikten sonraki dinlenmişlik ve arınmışlık halini hepimiz biliriz. Havuza girdiğimizde ise bunu hissetmeyiz. Sebebi sudaki tuzdur. Tuzlu su bedende birikmiş negatif elektriği iletkenliği sayesinde sizden alır götürür. Sizler de akşam eve geldiğinizde bütün günün üzerinizde bıraktığı ağır etkiler ve stresten kurtulmak için yada toplantı, sınav gibi üzerinizde gerilim yaratan durumlardan önce ellerinizi bir miktar ( 1 litre suya iki çorba kaşığı tuz yeterli ) tuzlu suyla yıkadığınızda bu birikmiş olan negatif elektrikten kurtulur ve arınırsınız.

Yazıyı gönderenin uyguladığı yöntem, her akşam eve geldiğimde ellerimi sabunlamadan önce, ellerimi, banyomda lavabo başında hazırlayıp bıraktığım bir miktar tuzlu su ile yıkamak oluyor. Belirtmeliyim ki REİKİ ve şifa ile uğraşan dostlarım da seans öncesi ve sonrası bunu uygulamaları kendilerini ve uygulatıcıyı korumada büyük yarar sağlıyor. Duş alırken de arada tuzlu suyu başınızdan aşağıya dökerseniz tam ve net sonuçlar alırsınız. İş dönüşü ayaklarınızı tuzlu suyla yıkamak tahmin ettiğinizin ötesinde bir yarar sağlar.

Kulak ceninin ana rahmindeki duruşunun şematik olarak aynısıdır. Ve tüm akupunktur noktaları kulak üzerinde bu esasa göre yer almıştır.

Şimdii... başınız,boynunuz, beliniz, sırtınız, bacaklarınız, kalçanız, ayaklarınız, omzunuz ağrıdığında yapacağınız tek şey kulaklarınıza masaj yapmak.

Kulağınızı baş ve işaret parmaklarınızın arasına alarak kulak kepçesinden başlayarak, dayanabildiğiniz kadar güçlü ve sıkarak masaj yapın.

İlk anda bazı noktalar acıyacaktır ( bunlar bedendeki ağrıyan bölgelerin kulaktaki refleks noktalarıdır ). kısa bir süre sonra bu ağrılar kaybolacaktır.


2 -3 dakika bu masajı yapmanız yeterli olur. İsterseniz uzatabilirsiniz de. Zaten masajın sonuna doğru bedeninize bir sıcaklıklığın yayıldığını hissedeceksiniz. Bunun ardından ağrılarınızın azaldığını ve kaybolduğunu da...

Hiç bir yan etkisi olmayan bu uygulamayı herzaman her yerde kendinize ve ağrısı olan yakınlarınıza uygulayabilirsiniz.

Yorulduğunuzda, uzun otobüs yada araba yolculuklarında oturmaktan ağrılara maruz kaldığınızda, çok üşüdüğünüzde ve bedeninizi dengeye kavuşturmak için mucize benzeri bu uygulamayı kullanabilirsiniz.

Dört tane ağrı kesici aldım. hala ağrıyor diyerek baş ağrısından kıvranan taksi şöförünün ona yaptığım iki dakikalık kulak masajının ardından yaşadığı mutlu şaşkınlıkla benden ücret almadan teşekkürlerle uğurladığını hala hatırlıyorum.

Önemli olan kulağın her noktasına dokunun. Kulağınız size hemen yanıt verecektir. Kulaklar bedeni hisseder, görür ve duyar. Siz de şefkatli ellerinizi esirgemeyin.

İş yerlerinde 10 altın kural

Dedikoduların en sık rastlandığı yerlerden biri de iş yerleridir. Onun maaşı, bunun arabası, bölümdekilerin özel hayatı, patronun şu şahsa olan yakınlığı boş zamanlarda bol bol konuşulur.

1. Aman ha, siz dinleyin, bilin ama aktarmayın!.

2. Milletin maaşını araştırıp ne kadar alıyorsun diye sormayın.

3. Kendi maaşınızı da afişe etmeyin. Ücret politikası hassas bir konudur.

4. Kimseyle, tanımadan derin muhabbetlere girmeyin.

5. Hiçbir zaman kimse hakkında dedikodu yapmayın.

6. İş konusunda paylaşımcı olun. Ekip çalışması her zaman iyidir.

7. İşinizin özeliklerini iyi kavrayın, eksikleriniz varsa en kısa zamanda gidermeye çalışın.

8. Mesleğinizle ilgili yayınları, güncel gelişmeleri takip edin.

9. Her şeyi eleştiren "Bay arıza" ya da öven "bay yalaka" olmayın.

10. Özel hayatınızı hiçbir zaman işe karıştırmayın.

Ne güzel söylenmiş...:

Karaya, ak denilir mi,
Amaya, bak denilir mi,
Sevene, bırak denilir mi,
Çalışana, boşver denilir mi,

Bu dünyanın bir de öbürü var,
Patron da olsa, kul hakkı yenilir mi,

Bilgisayar uzmanları arasında geçen çook ciddi konuşmalar :)

Müşteri : merhaba, ben Ayşe. Disketimi yuvasından çıkaramıyorum da...
Teknik destek servisi: Çıkartma düğmesine bastınız, değil mi?
Müşteri : Elbette. Sıkıştı herhalde.
Tek.Des: Tamam hanımefendi, not alıyorum. Bir arkadaş gelir bakar.
Müşteri : Bi dakka! Disketi henüz yuvasına koymamışım, masanın üzerinde
duruyor. Afedersiniz.

***

Tek.Des: Nasıl bir bilgisayarınız var Ömer bey?
Müşteri : Beyaz

***

Tek.Des: Ekranınızın solundaki 'Bilgisayarım' ikonunu tıklar mısınız?
Müşteri : Sizin solunuz mu, benim solum mu?

***

Tek.Des: Günaydın. Size nasıl yardımcı olabilirim?
Müşteri : Merhaba. Yazıcım çalışmıyor da...
Tek.Des: Anladım. 'Başlat' tuşuna basar mısınız?
Müşteri : Bak dostum! Ben Bill Gates değilim. Bana öyle teknik konuşma!

***

Müşteri : Merhaba. Ben Aysu. Bilgisayarımdan çıktı alamıyorum. Her
deneyişimde 'yazıcı bulunamıyor' diye bir ikaz yazısı çıkıyor. Yazıcıyı
kaldırdım ekranın önüne koydum, hâlâ 'yazıcı bulunamıyor' diyor.

***

Müşteri : Yazıcımdan renkli çıktı alamıyorum. Bir şeyi eksik mi yapıyorum
acaba?
Tek.Des: Yazıcınız renkli mi?
Müşteri : Aaah! Afedersiniz ya...

***

Tek.Des: Şimdi ekranınızın üzerinde ne var hanımefendi?
Müşteri : Eşimin doğum günümde hediye ettiği ayıcık. Niye?

***

Müşteri : Klavyem çalışmıyor.
Tek.Des: Bilgisayara bağlı mı acaba?
Müşteri : Bilgisayaın arkasına ulaşamıyorum.
Tek.Des: Klavyenizi elinize alın ve on adım geri gidin.
Müşteri : Tamam.
Tek.Des: Klavye sizinle geldi mi?
Müşteri : Evet.
Tek.Des: Bu, klavyeniz bilgisayara bağlı değil demek oluyor.
Müşteri : A-a! Masada bir klavye daha var... Hah! Bu çalışıyor.

***


Tek.Des: Şifrenizi söylüyorum: küçük c, büyük a, küçük n, 7
Müşteri : 7 büyük mü, küçük mü?

***

Müşteri : Nete giremiyorum. (dial-up dönemi)
Tek.Des: Parolanızı doğru girdiniz mi acaba?
Müşteri : Tabi. Arkadaşımın girdiği parolanın aynısı girdim.
Tek.Des: Arkadaşınızın girdiği parola neydi?
Müşteri : Beş yıldız.

***

Tek.Des: Hangi anti-virüs programını kullanıyorsunuz efendim?
Müşteri : Windows
Tek.Des: O anti-virüs programı değil efendim.
Müşteri : Afedersiniz; internet explorer`dı.

***

Müşteri : Çok büyük bir problemim var. Arkadaş bilgisayarıma bir ekran
koruyucu koydu. Ama mouse`ı oynatınca kayboluyor ya!

***

Tek.Des: Buyurun efendim?
Müşteri : Eee! İlk defa mail gönderiyorum da...
Tek.Des: Tamaam! Ben size yardım edeyim.
Müşteri : Adresteki 'a' yı yazdım da, çevresine daireyi nasıl çizeceğim?

Çok iyi bir yaşam için...

---------- Yönlendirilmiş ileti ----------
Kimden: Cuneyt Sasmaz
Tarih: 16 Haziran 2008 Pazartesi 09:27
Konu: (oybirligi) Mutlu Bir Yaşam İçin...
"oybirligi@googlegroups.com" ,




Cuneyt Sasmaz/cesuryorum








Cuneyt Sasmaz/cesuryorum








Gözünüzün önüne iyi bakın!!


Sigara İçmeyin !


Herzaman gülmeye çalışın !


Asık suratlı olmayın !


Sıkıntılarınız ne olursa olsun kendinizi dağıtmayın!


Korkmanın kimseye / ecele faydası yoktur !



Kimseye Kaba Kuvvetle iş yaptırmaya çalışmayın !


Yaptığınız işten ve hayattan zevk almaya çalışın !


Her olumsuzluğu kafanıza takarak büyütmeyin.
Kendi Moralinizi Yönetin !



Her işinizi iyi düşünerek, planlayarak yapın !


İlgili olun ancak Aşırı merak iyi değildir !


Dengeleri koruyun !


Kimseyi boş yere kızdırmayın !


Herkes ile iyi ilişki içinde olun !



Entellektüel düşünmeye çalışın !


Mutluluğa hızla koşun : = )))


Dostlarınızla hep haberleşin !!


Saygıda hiç bir zaman kusur etmeyin !!


Sakın ha, kul hakkı yemeyin!!





__._,_.___



__,_._,___





İlginç buluşlar

Cuneyt Sasmaz/cesuryorum


http://mailce.com/kayit/saydam.png

Sunuyu web uzerinden izlemek icin buraya tiklayiniz

Açılan sayfada resmin üzerine tıklayın, her yeni sunumda yine tıklayın.

Atatürk pulları






Çok itleri at yaptık

Pehpehlerle pohpohlarla çok itleri at yaptık,
Uçurduk da göklere alkıştan kanat yaptık.
Hiç yoktan başımıza koca saltanat yaptık,
Üstüne çul vursanız it onu kanat sanır,
Eşeğe gem vurmayın, kendisini at sanır.“


Namdar Rahmi Karatay geçmiş zamanda dile getirdiği,yukarıdaki dizeleri şimdi yazsaydı yadırgar mıydınız.???….

}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}

Slayt 2
"Bir soğan soyulurken yaşarıyor da gözler,
Hazine soyulurken aldırmıyor öküzler.
Hayâdan eser yoktur, beyhude bütün sözler.
Nafile inat etme hemen salla başını,
Uslu otur, hoş geçin, zıkkımlan maaşını
Slayt 2
ANTALYA defterdarı merhum Abdullah Çağlayan bu hicvi 1941'de yazmış, hakkında soruşturma açılmış ama, savcılık bu dizeler ve diğerleri suç değil,
gerçek olduğu gerekçesiyle dava açılmasına gerek görmemiş...Ne yürekli savcılarımız varmış bir zamanlar
+++++++++++++++++++++++++++++++++

Slayt 4
Tevfik Fikretin meşhur’’Hanı yağma’’’sın dan bir kıta.

Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın gider ayak,

Yarın, bakarsınız, söner bugün çatırdayan ocak,

Bugün ki mideler kavi, bugün ki çorbalar sıcak,

Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak...

Yiyin efendiler yiyin, bu hân-ı pür-nevâ sizin,

Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin...Slayt 4 .O {color:white; font-size:149%;} a:link {color:#FFCC66 !important;} a:active {color:#BE7960 !important;} a:visited {color:#FF9900 !important;}

nBu harmanın gelir sonu, kapıştırın gider ayak,
nYarın, bakarsınız, söner bugün çatırdayan ocak,
nBugün ki mideler kavi, bugün ki çorbalar sıcak,
nAtıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak...
nYiyin efendiler yiyin, bu hân-ı pür-nevâ sizin,
nDoyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin...

Slayt 4
nBu harmanın gelir sonu, kapıştırın gider ayak,
nYarın, bakarsınız, söner bugün çatırdayan ocak,
nBugün ki mideler kavi, bugün ki çorbalar sıcak,
nAtıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak...
nYiyin efendiler yiyin, bu hân-ı pür-nevâ sizin,
nDoyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin...




Hangi millet hangi dilden anlar!


Türk kafile bir uçakta yurt dışına gidiyormuş. Pilot
aniden hostesleri çağırmış ve demis ki:'Uçak düşmek üzere. Tüm yolculara atlamalarını söyleyin. Şu anda
deniz Üzerindeyiz ve denize cok yakin uçuyorum,
atlarlarsa kurtulma şansları var ama atlamazlarsa
herkes ölecek!

'Tabii böyle bir şeyi insanlara yaptırmak çok zormuş.
Hosteslerden en akıllısı düşünmüş taşınmış, herkese
uygun bir dille anlatılırsa uçaktan atlamalari sağlanır
diye karar vermis ve ilk olarak Amerikalı kafilenin
yanına gitmiş:

'Sayin yolcularımız; üzerinde bulunduğumuz alan
Japonlarin arastırma laboratuarlarıyla kaplı. Eğer
oraya ulasırsanız tüm Japon teknolojisi Sırlarını
kaparsınız!

Bütün Amerikalılar kosarak cıkışa gitmiş ve atlamış;
Sonra hostes Ingilizlere yönelmis:
'Sayin yolcularimiz şu anda dunyanın en geniş ve
verimli sömürgeleri üzerindeyiz; eğer hemen el
koyarsanız sonsuza dek sizin olurlar!'

Bütün Ingilizler hevesle atlamış;
Sıra Fransızlara gelmiş. Hostes: 'Bayanlar Baylar,
affedersiniz rahatsız ediyorum; fakat rica etsem
uçaktan atlar mısınız; simdiden teşekkür ederim demiş.

Fransızlar: 'tabi, mersi!' demis ve sırayla atlamıslar.!
Hostes bu kez Almanlara yonelmis: 'Laaaan! Atlayin
çabuk aşağı!' diye bağırmış.

Alman kafile 'heil' demiş ve atlamış.
Veee sıra gelmiş Türklereee.
Hostes yandan yandan gülümseyerek ve koltuga hafif dayanarak şöyle demiş:
'Siz var yaa... Buradan hayatta atlayamazsınız!'

İş mi, para mı?

1 Bakan 2 Genç


Yıllar önce bir Milli Eğitim Bakanının makam odasının kapısı çalındı.

İçeriden kararlı ve tok bir ses ''Giriiin'' diye seslendi.

Oldukça mütevazi döşenmiş odaya iki tane lise talebesi girdi.

Tombul yanaklı olan Milli Eğitim Bakanının yanına yanaşarak :

''Babacığım merhaba. Elini öpmeye geldik Gazi'yle beraber'' diyerek arkadaşını gösterdi.

Mezun olmuşlardı iki samimi arkadaş liseden. Gazi ve Can, Bakanın elini öptükten sonra masanın karşısındaki koltuklara oturdular.

Tombul yanaklı çocuk söz aldı:
''Babacığım biliyorsun okulumuzu her ikimizde başarı ile bitirdik. Ve bir yıldır para biriktiriyorduk.

Eğer senin de iznin olursa Bakanlığın bursundan yararlanıp Amerika’ya okumaya gitmek istiyoruz''

Bakan küçük bir sessizlikten sonra oğluna:
''Oğlum biraz dışarı çıkar mısın?Bizi arkadaşınla bir iki dakika yalnız bırak''dedi.

Oğlu dışarı çıktıktan sonra uzun boylu çocuğa şöyle dedi:

''Bak evladım, ben sizler gibi başarılı öğrencilerin yurtdışında öğrenim görmesini her zaman desteklerim. Fakat, bir bakan olarak oğlumu Amerika'ya gönderirsem, bunu başkaları farklı değerlendireceklerdir. Bu yüzden sadece sana burs vereceğim. Gerekli işlemlerin yapılması için talimatı veririm az sonra.
Hayırlı olsun'' diyip dışarı çıkmasını söyledi talebenin.

Heyecan içinde kapının önünde bekleyen bakanın oğluna sarıldı çocuk.

''Can sana bir iyi, bir kötü haberim var. Baban bana burs verdi ama senin gitmeni onaylamıyor. ''

Tombul yanaklı çocuk elini cebine atıp bir mendil çıkarttı. İçi para dolu olan mendili arkadaşına verip:

''Al bunları Gazi. Nasıl olsa bana lazım değil bu para artık'' dedi bir yıldır biriktirdiği Amerika hayalini arkadaşına uzatırken.

Oğlunun geleceğini bile ülkesinden sonra düşünen onurlu Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel'dir.

Oğlu, büyük edebiyatçı Can Yücel'dir


VE

Onun lise arkadaşı ise dünyanın en ünlü beyin cerrahı Prof. Dr. Gazi Yaşargil'dir.

BAZI BAŞBAKANLAR, BAKANLAR ve MÜRİTLERİNE İTHAF OLUNUR…

Turizmci bir arkadaşın yazısı

UMUTLAR ve GÜNLER AZALIRKEN..


Umutla beklediğimiz 2008 yaz sezonuna girdik en sonunda, ama ne giriş??? Ne yazık ki yine beklentilerin altında başlayan bir sezon başlangıcıydı. Fuarlardan büyük umutlarla dönmüştük ama sonucu hüsran desem çok mu karamsar bir tablo çizmiş olurum diye ikilemde kaldım. Öyle ya da böyle olumsuz başladı, çok değil birkaç yıl önce Nisan ayını yitirmeyelim Kemer’de derken artık Mayıs ayını yitirmeyelim düşüncesi ortalıkta dolaşmaya başladı. Bu gidişle Mayıs da elden gitti. Zaten Ekim ayını çoktan verdik, bize kala kala Haziran, Temmuz, Ağustos ve Eylül ayının ilk onbeş günü kaldı. Toplamda 107 gün özünde. Hadi 3-5 günde Mayıs sonundan verelim, ayıp olmasın. Etti yuvarlak toplamayla 115 gün.

Aslan yürekli Kemer’li otelciler bu 115 günde hem kazanacak, hem gelen konukları kazandığıyla mutlu edecek, hem çalışanlarının aylıklarını ve vergilerini, hem de devlete olan öteki kalem vergilerini verecek. Geçelim arkadaşlar geçelim, bu gidişle otelciliği havamızda, karamızda ve de denizimizde bulamayacağız. Giderlerin söylenilenlerin tam tersine korkunç derecede arttığı, düşük döviz kurları nedeniyle o bağlamda da bir şeylerin kazanılamadığı günlerin içindeyiz. Silkelenip bir yerleri silkelememizin zamanı geldi de geçiyor. Bu gidişle otelcilik diye bir şey kalmayacak ülkemizde. Bunca olumsuzlukların yanında birde işi çok bilen üstler otelciliği otelcilik olmaktan iyice çıkarıyor. Yazık ki zıvanadan çıktık iyice.

1982 yılında girdiğim Mersin Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu’ndan bu yana otelcilikle uğraşıyorum. Okulum dört yıllıktı. Üçüncü yılında zorunlu stajyerlikle sektöre Turban Marmaris Tatil Köyü’nde komi olarak başladım. Bu geçen 23 yılda toplam 9 ayrı tesiste Komilikten başka Garsonluk, Barmenlik, Resepsiyonistlik, Önkasiyerlik, Night Editörlük (Gece Önbüroculuğu), Depoculuk, Market Sorumluluğu, Satınalma Sorumluluğu, Satınalma Müdürlüğü, İnsan Kaynakları Müdürlüğü ve Genel Müdürlük yaptım, yapmayı da sürdürmeye çalışıyorum. Ancak öyle bir süreçten geçmekteyiz ki sektöre duyulan güven olayı, sektördekilerin birbirine güven olayı hemen hemen hiç kalmadı. Çalışanlar nitelikli olsun ya da olmasın acaba yarın işten atılacak mıyım korkusuyla hizmet verememeye başladı, çünkü başlarında o işi çok iyi bilenler vardı. O işi çok iyi bilenler ellerinde o anda olduğu sandıkları güçle asıp kesmeye, yıkıp dökmeye başladılar, çünkü onlardan daha iyi bilenler olamazdı, o harcamak istedikleri ötekiler okumuş da olsalar, yıllarını sektöre vermiş olsalar da.

İşi gerçekten bilen çalışan arkadaşlar, hanımlar, beyler, silkinin bu böyle gitmez. Böyle giderse ne turizm ne otelcilik kalır. Sektörümüz neden kan yitiriyor gün geçtikçe sanıyorsunuz, bu gerçekten her işi bildiğini sanıp gerçekte hiçbirşeyden anlamayan bu hırtapozlardan, başka büyükçe bir nedeni yok. Çok güzel tesislere sahip olmamıza karşın, bu işi çok bilenlerle bağlantılı olarak verilmesi gerekip de verilemeyen hizmetten kaynaklanıyor bu kan yitimimiz.

Yasalarla otelde tam yetkili olacakların özellikleri bir an önce belirlenmeli ve yürürlüğe girmeli, çalışanların belirli oranlarda otelcilikle ilgili eğitim alma zorunluluğu konulmalı. O işi çok iyi biliyorum diyen ama özünde bilgisi yalnızca belirli bir nedene bağlı olanlar sektörden olabildiğince uzaklaştırılmalı. Değilse sektör elden gidiyor, gittikten sonra
ah vah etmemizin hiçbir anlamı olmayacak emin olun. Ben otelciyim ve bu durumu görmek beni çok yaralıyor, göz göre göre gittiğimiz nokta karanlık. Aydınlık bir otelcilik için gelin hep birlikte bir şeyler yapalım, çünkü sektörümüzden tümümüz öyle ya da böyle yararlanıyoruz, yok etmek bu denli kolay olmamalı. Yaşamak direnmektir, direnelim bu işbilmezlere karşı, değilse gün, o karanlıklarındır.

Kalın aydınlıkta, sağlıcakla..

Dikili bir ağacınız var mı? Yoksa, buyrun dikenlere katkıda bulunalım


Küresel Isınma ve İklim Değişikliği geleceğimizi tehdit ediyor... Tarım alanları, ormanlar, su kaynakları, biyolojik çeşitlilik, deniz yaşamı giderek tükeniyor. Bu tehditlere karşı toplumu bilinçlendirmek ve çözümler yaratmak amacıyla Türkiye’de ilk kez iki sivil toplum kuruluşu, TEMA ve TURMEPA büyük bir işbirliği yapıyor. “Geleceğimiz Erimesin” sloganıyla oluşturulan proje kapsamında iki kuruluş ülke genelinde bir eğitim kampanyası düzenliyor. Karadan TEMA Vakfı’nın Mobil Eğitim Aracı, denizden ise TURMEPA’nın Eğitim Teknesi ile yurt çapında eğitim çalışmaları düzenlenecek. Kampanya kapsamında, toplanan bağışlarla, güneş enerjisiyle ve biodizelle çalışacak olan, özel hazırlanacak araç ve teknenin önümüzdeki aylarda yola çıkması ve 2011 sonuna kadar 810.000 kişiye ulaşılması hedefleniyor.

Siz de destek Olun “Geleceğimiz Erimesin !”

Kampanya Katılın Yöntemleri

  • AVEA, TURKCELL veya VODAFONE faturalı hatlarından 4014’e SMS atılabilir. (Her bir mesaj bedeli 5 YTL’dir)

  • TEMA Vakfı’nın www.tema.org.tr adresli web sitesinden kredi kartı yoluyla bağış yapılabilir

  • Vakıflar Bankası, İş Bankası, Yapı Kredi Bankası, Ziraat Bankası, Akbank Levent Şubelerindeki özel hesaplara* bağış yapılabilir.

*Banka Hesap No’ları

Banka Adı
Şube Adı
Şube Kodu
Hesap Numarası
Vakıflar Bankası
Levent Şb.
310
00158007290573487
Ziraat Bankası
Levent Şb.
0753
50368586-5001
Akbank
Levent Şb.
175
115050
Yapı Kredi
Levent Şb.
322
82442306
T.İş Bankası
Levent Şb.
1035
1142483